AVRUPADA REFORM HAREKETLERİ
16. yy’da Avrupa’da Reform Hareketleri. Reform nedir. 16. yy’da Avrupa’da kilise baskısı ve kiliseye karşı ayaklanmalar. Martin Luther’in Kiliseye karşı mücadelesi.
Reformasyon olarak da adlandırılan reform hareketi, 16 yy’da Avrupa’da Hristiyanlığın Protestan mezhebinde gerçekleşen devrimlere verilen addır.
Ortaçağda Hristiyanlık Ortodoks ve Katolik olarak iki büyük mezhebe ayrılmıştır. Katoliklerin merkezi Roma’da bulunan Vatikan, Ortodoksların merkezi İstanbul’da bulunan Patrikhane idi. Vatikan’ın dini liderine Papa, Patrikhane’nin dini liderine Patrik deniliyordu.
Ortodoks mezhebi daha çok doğu Avrupa’da yaygındı. Bizanslılar, Yunanlılar, Cenevizliler ve Ruslar Ortodoks mezhebine bağlı idiler. Batı ve Orta Avrupa ise Katolik mezhebine bağlı idi.
Ortaçağda Avrupa’da eğitim, bilim, siyaset ve hatta günlük yaşam kilisenin çizdiği sınırların dışına çıkamıyordu. Bilim ve sanat diye bir şey neredeyse hiç yoktu. Kilise düşünmeyi, düşünceye dayalı denemeleri yasaklamıştı. İncil sadece Latince yazılabiliyordu. Bu nedenle halk İncil’de ne yazıldığını bilmiyordu. Papanın elinde çok büyük yetkiler vardı. Papa, tanrının yeryüzündeki temsilcisi kabul ediliyordu. Krallara taçlarını Papa giydiriyordu. Papanın elinde aforoz ve enterdi yetkisi vardı.
Aforoz, bir kişiye verilen dinden çıkarma cezası idi. Dinden çıkarılan bir kişi lanetlenmiş sayılırdı. Aforoz edilen bir kişi toplumsal hayattan tamamen soyutlanırdı.
Enterdi, bir köy, kasaba veya şehrin tümüyle dinden çıkarılması, o bölgede dini faaliyetlerin ve ayinlerin yasaklanması cezası idi. Enterdinin sonuçları çok ağır olurdu. Krallar enterdi cezasına maruz kalmamak için Papanın her dediğini yapardı.
Mutlak bir güç haline gelen kilisenin kendisine ait toprakları da vardı. Ayrıca kilise endüljans kağıdı diye bir kağıt satardı.
Endüljans, insanların günahlarının affedilmesi için para karşılığı aldıkları kağıda deniliyordu.
Başlangıçta endüljans, sadece kişinin kendi günahlarına karşılık alınabiliyorken sonraları Papalık kişinin sadece kendisi için değil, ölen yakınları için de endüljans alabileceklerini ileri sürdü. Bu olay sonucunda halkın dini duyguları istismar edilerek sürekli endüljans kağıdı satılır oldu.
Kilisenin bu gelişme ve yeniliklere kapalı, düşünce ve fikir hürriyetine karşı gelen anlayışına skolastik düşünce denilmektedir. Sadece kilisenin öğretilerini kabul ettirmeye yönelik sisteme dogmatizm adı verilir. Dogmatizm, asla sorgulamadan, araştırmadan bir gerçeği olduğu gibi kabul ettirmeye verilen addır.

Avrupa’da Reform hareketleri başlayınca bilim adamları ve sanatçılar ile bu kişileri destekleyen zengin ve soylu sınıf ile Kilise karşı karşıya geldi. Rönesans dönemi düşünürleri ve sanatçıları Kilisenin halkın üzerindeki ağır baskısını da sorgulamaya başladılar.
Rönesans döneminin verdiği olumlu, özgür hava insanlarda bir canlanma ve baskılara karşı koyma iradesi ortaya çıkardı. Hümanizmin ortaya çıkması ile insana verilen değer arttı. İnsanlar kendi yeteneklerinin farkına vardılar. Bir birey olarak sahip oldukları hakların farkına varmaya başladılar.
Kilisenin baskılarının sorgulanması ve düşünce ve deneye dayalı bilimsel araştırmaların artması üzerine Papalık mahkemeler kurarak bu insanları sapkın ilan etti ve aforoz etmeye başladı.
Ancak Rönesans Hareketlerinin getirdiği aydınlanma her geçen gün daha fazla insanın kiliseye karşı çıkmasına neden oldu. Rönesansçı din adamları, hümanistler ve düşünürler kilisenin dinin emirleri dışına çıktığını ve asli görevinden uzaklaştığını savundular.
Reform hareketlerinin öncüsü Martin Luther’dir.
Almanya’da Wittenberg Üniversitesinde bir din bilgini olan Martin Luther, Kilise’nin uygulamalarından oldukça rahatsız idi. Kilise’nin uygulamalarının din ile bir ilgisi olmadığını, incile ters düştüğünü savunuyordu.
Martin Luther; Kilisenin endüljans satamayacağını ve bu olayın halkı dolandırmak olduğunu söylüyordu. Martin Luther, lnsanların günahlarını ancak tanrının bağışlayabileceğini, tanrının insanları af etmesinin bir lütuf ve merhamet olduğunu, Papazın insanlardan para toplayarak bunu sağlayamayacağını savunuyordu.
Ortaçağda İncil sadece Latince yazılabiliyordu. Luther, İncilin her ulusun kendi diline çevrilmesi gerektiğini, böylece herkesin tanrının kendisine bildirdiği emir ve yasakları okuyup öğrenebileceğini söylüyordu.
Ayrıca Martin Luther; din adamlarının sadece din ile ilgilenmesi gerektiğini, halkın günlük yaşamlarına, eğitime, bilimsel çalışmalara ve devlet yönetimine karışmaması gerektiğini savunuyordu.
Martin Luther, 1517’de Wittenberg Kilisesinin kapısına 95 maddeden oluşan bir bildiri astı.
Martin Luther’in düşünceleri Alman halkından büyük ilgi gördü. Luther’in destekçileri giderek artmaya başladı. Bunun üzerine Papa Luther’i aforoz etti.
Martin Luther, aforoz kağıdını halkın önünde yakarak dine kabul etmenin sadece Tanrıya bağlı olduğunu, Papa da dahil kimsenin bir başkasını bir dine sokamayacağını ve dinden çıkaramayacağını söyledi. Bunun üzerine Papa, Alman Kralı Şarlken’den Luther’i idam etmesini istedi. Ancak yargılamalar sırasında Saksonya Prensi Ferdinand Lutheri’ kaçırarak şatosunda sakladı. Luther burada İncil’i Almancaya çevirdi. İncil ilk kez halk tarafından okunmaya başlandı. Kilisenin kendilerine sürekli karışmasından rahatsız olan prensler de Luther’e destek veriyordu. Bu arada Luther’in başına ödül konulmuştu, fakat halk ve prensler Luther’i korudu ve sakladılar.
Ayrıca matbaanın bulunmuş olması, İncilin kısa sürede ve az maliyetle çok sayıda basılmasını ve daha çok okunmasını sağladı. İncil halk tarafından okundukça Kiliseye duyulan öfke daha da arttı.
Luther’in fikirleri kısa sürede tüm ülkede yayıldı ve Almanya dışına da çıkmaya başladı. Luther’in fikirlerini savunanlara Protestan denildi. Böylece Protestanlık mezhebi kurulmuş oldu (1529). Almanya’da başlayan Protestanlık İngiltere, Fransa, İsveç, Danimarka gibi ülkelere ve göç yoluyla Amerika’ya yayıldı.
Protestanlarla Katolik Kilisesi arasındaki mücadeleler sonucunda 1555 yılında taraflar arasında Ogsburg Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma sonunda,
-Protestan mezhebi ve Protestan Kilisesi tanındı.
-Alman Prensleri, istedikleri mezhebi seçmekte ve seçtikleri mezhebi kendi uyruklarına da kabul ettirmekte serbest kaldılar.
-Prensler kendi ülkelerindeki din işlerinin başkanı oldular.
-Prenslerin mezhebini seçmeyenler başka yerlere göç etmekte serbest oldular.
Konu çok uzun olduğundan Reformun sebeplerini ve sonuçlarını diğer sayfaya aldık.
Reformun Sebepleri ve Sonuçları
Avrupada Rönesans Hareketleri
SANATSAL BİLGİ
26/09/2018